27 Mayıs 2012 Pazar

Cevapsız Yalnızlıklar...




Cevapsız Yalnızlıklar...



- “Bence karısı ölmüştür. Ölümün yarattığı boşluğu nasıl dolduracağını düşünüyordur. Aslında dolduramayacağını bildiği için de eve dönmek istemiyordur.” dedi Mehmet.
İkinci birasının köpükleri uçmadan, büyük bardağı kafasına dikti. Timur’un da maçı takip etmediğini fark etmişti. “Sence?” diye sordu Timur’a, hemen iki masa ötedeki, saçları iyice ağarmış, yüz hatlarındaki derin izlerin tek tek birer hayat meşgalesine işaret ettiği yaşlı adamı göstererek.
Timur da onca masa içinde yalnız takılan tek masayı fark etmişti. Timur;
-“Bence karısının dırdırından ve yaptığı mahalle dedikodusundan sıkılmıştır. O uyuyana kadar da burada her akşam içiyordur. Baksana, adam kederli değil de sanki sıkkın. Hayattan, çocuklardan, geçim derdinden sıkılmış gibi.” dedi.
Mehmet;
-“İyi de adam rakıyı mezesiz ardı ardına yudumluyor. Daha ilk kadeh rakıda bitirdiği tek mezesi, haydari de biteli çok olmus. Bu adam kederli, sıkkın olsa keyif yapar ama adam rakı keyfi yapmıyor, unutmak için içiyor sanki.”
Timur;
-“Oğlum, keyif yapacak parası mı vardır sence? Karısının ve çocuklarının boğazından yetiştiremiyordur ki. Rakı içmesini bilen keyfini de yaratir da, yok işte adamda para!!!”
Mehmet;
-“İyi de bir kadehten feragat edip iki meze keyfi yapabilir adam. Baksana görmüş geçirmiş birine benziyor. Gecenin bu saatinde kravatı halen düzgün, ceketinin yakasındaki rozet de yıllardan kalma belli ki.”
Timur;
-“Ya keyif değil de kafa bulma derdi varsa sadece???”
...

Mehmet, Timur’un bu sorusunu cevaplamadı, sadece, yüzündeki ifade ile “ne bileyim yaaa!!!” der gibiydi. İkisi de biralarını yudumladı. Tuzlu fıstıkları yeni bitmişti. Mehmet; “Patates istesek mi? diye sordu. Timur; “Fark etmez, ben yerim” dedi. Mehmet; “Bilmez miyim?” diyerek gülümsedi. Mehmet, kırklarındaki garsona “Şeeeef” diye seslendi.
-“Patatesin var mı, ama taze patates olsun, dondurulmuş değil?”
-“Var abi hemen yapiyorum. Duble mi olsun?”
-“Duble olsun hadi!!”

***

Beşiktaş'lı iki keyfe keder arkadaştılar ve Beşiktaş'ın maçlarını izlemek için birkaç haftadır bu salaş meyhaneye gelip hem bira içiyorlar hem de kötü giden sezona rağmen Beşiktaş'ı izlemeyi bırakmıyorlardı. Bu sene ilkkez aldıkları kombine biletler, bir şampiyonluk göstermeyecekti bu sene nasıl olsa. İşle ilgili ise iki kaybedendiler bir bakima. Tek şansları, bu kadar ortak yanı olan iki tipin, bu küçük işyerinde biraraya gelmeleriydi. İkisi de keyif içkisinde ilk olarak buz gibi biraya sarılıyor, Beşiktaş'ı çocukluk aşkları gibi seviyorlardı. Üniversitede aynı davalarda farklı şehir ve zamanlarda az kavga etmemişlerdi. İşyerinde karşılaşmak en çok bu konuda şanstı onlar için. Yoksa bu işyerinde hayat kazanına düşmek ikisini de mutlu eden bir şey değildi.

***

Patatesler sıcak sıcak önlerine geldiğinde, ikisi de son yudumları bitmeden üçüncü biralarını söylediler. Tam o sırada keyifsiz maçta, kendi kalelerinde gördükleri gol ile Timur, okkalı bir küfür salladı. “Lan bu da yenir mi yaaaa.” diye de ekledi. Mehmet; “Hep böyle yemiyor muyuz, bir duran top uyuyan defans, sevinen bir rakip. Boşver, hayat siyah beyaz yazilmiş zaten, gol atıyorlar diye sevmiyoruz ki biz bu takımı!!! Beyazı da var bu hayatın, o da gelir bi ara. Hadi icelim!!!”

Kadehleri tokuşturup sıcak patatese abandilar. Bazen ikisi de çocuklaşıyordu; yerken, sevinirken, işyerine gelen genç ve güzel kızları birbirlerine yakıştırırken ve birbirlerini özlerken... Ama içerken, yazıp okurken, Beşiktaş'ı konuşurken, işyerinde ortaya çıkan, hararetli ama bir o kadar da anlamsız tartışmalara müdahil olurken de bir o kadar birlikte büyüyorlardı. Bazen de tamamlıyorlardı savruk dünyalarını... Mehmet, hayatındaki hep tanımladığı arkadaş eksikliğini tamamlıyordu; Timur, uzun yıllar süren yalnızlığını tamir ediyordu.

***

Mehmet; “Bence benim yaşlılığım da son kadehini içen bu adam gibi olacak. Görebiliyorum sanki şimdiden” diye, tekrar kır saçlı adama döndü. “Yalnızlıktan içiyor, tıpkı benim şimdiki halim gibi. Çok sevip eksik kalan bir adam bu.” Kır saçlı adamda, kendi cevapsız yalnızlığını bulmuştu.
Timur; “Yine mi laaaan” dedi ve devam etti : “Yok, bak göreceksin adam birazdan son kadehini fondip yapıp eve gidecek. Karısı, uyumuştur artık.” Mehmet; “Yooook gidemez, gitmez bu adam”” dedi. Kır saçlı adam, Timur'un dediği gibi son yudumunu fondip yaptı, boş tabağı alan garsona bir şeyler söyledi.
Timur; “Hah, bak hesabı da istedi, gidecek adam.” dedi. Garson geri döndü, bir şeyler söyledi yaşlı adama.
Mehmet; “Yok abi baksana sanki bir şey istedi de, garson olmaz dedi.”
Bu sırada yaşlı adam cebine davrandı. Önce paraları saydı, sonra hepsini masaya bıraktı, para tam çıkışmamış gibi. Timur; “Amma da yazdin bak, adam evine gidiyor.” dedi. Mehmet, tespitinin tutmamasina değil de adamın eve ayaklarının geri geri gitmesine üzüldü bir an. Oysa yaşayan ve görülmek istenmeyen bir kadındansa, ölmüş ama anısı unutulmamış bir hayat arkadaşının varlığını, kır saçlı adam için dilemişti.

Kır saçlı adam kapıdan çıkmak üzereyken, Beşiktaş bir gol attı. Timur, “Gooool” diye kalktı ama meyhanedeki sessiz kalabalık, içme keyfinde maçı sadece seyirlik bir gözle takip ediyordu. Maç yayını vardı ama kimse maç var diye gitmiyordu, o mekana anlasilan...
Mehmet; “Bu takımı işte bu yüzden seviyorum, en kötü halimizde bile bir umut veriyor bana.” dedi. Timur; “Hadi oğlum, karaaaakartaaaaal.”
Mehmet; “Oglum, sessiz ol biraz, baksana kadeh ve mırıldayan muhabbetten başka ses yok içerde.” Timur; “Birer bira daha mı içsek?”
Mehmet; “Yok be, kalk eve gidelim” dedi. “Maç da bitmek üzere zaten. Sabah başım ağrır benim.”
Timur; “Amma da kibarsın beeee.” dedi ve garsona dönerek hesabı istedi.

Hesabı ödediler. Dışarda hava soğuktu. Kış, sert başlamıştı. Siyah beyaz atkılarını boyunlarına doladılar. Önce Mehmet çıktı, meyhaneden. Derin bir nefes çekti ve ekledi: “Bak yine bira kokuyor gökyüzü. Bira içmenin en çok, serin gökyüzünde yaydığı kokusunu seviyorum.”
Timur; “Hadi gidelim, yağmur yağacak gibi.” dedi.

Kolkola girerek otobüs durağına doğru yollandilar. Meydandaki büyük parktan geçerken Mehmet, bir an durdu. Karanlık bankta oturan, kır saçlı adamı fark etti. Timur'a döndü: “Bu, o adam degil mi?”
O” dedi Timur. “Ne yapıyor bu sogukta?” diye ekledi. Bu sırada kır saçlı adam, bacaklarının arasına sakladığı, gazeteye sarılmış birasını yudumladı.
Mehmet, Timur'a döndü : “Oğlum ben demiştim işte. Bu adam eve gidemez. Yalnızlığı, bu havadan daha soğuk gelecek, o kocaman evde.

Timur; “Hadi oğlum gidelim, üşüdüm yaaa. Taktın adama...”

Kır saçlı adam, birasını yudumlarken, iki arkadaş da otobüs durağına doğru, gecenin ayazında kalabalığa karışıp kayboldular.

...

  z.e.

Fotoğraf : 2011 Haziran / Datça Palamutbükü

1 yorum:

  1. Bloğunuzda birden çok güzel paylaşımlar var.Bu paylaşımlarınız için teşekkür eder ve Galvaniz çöp konteyner olarak başarılarınızın devamını dileriz.

    YanıtlaSil