22 Mayıs 2012 Salı

Anahtar



Anahtar...

En sevdiği aya hem sıkıntılı hem de umut dolu girmişti aslında. Yine bir Mayıs ayı ve onun coşkusu vardı ruhunda ama eksik birçok şey vardı bu kez. Sevgilisinden birkaç ay önce ayrılmıştı, Mayıs ayının ilk Cumartesi gününde ise son kez buluşacaklardı. Belki bir veda olacaktı 4 yılın sonunda. Oysa ilişkilerinin dördüncü yılını kutlamaya birkaç gün kalmıştı. Bu, Mayıs ayının sıkıntılı yanıydı. Çaresiz bir umudu vardı bir de. “Hayır” cevabını henüz birkaç gün önce aldığı esmer bir güzele vurulmuştu.
Ev arkadaşı evde yoktu, Tek başına kahvaltısını yaptı. Akşam dershanede dersi vardı. Bugün derse hazırlanmak için çok da zamanı yoktu. Belki dersten önce zaman kalırsa birkaç kez gözden geçirebilirdi notları. Traş olmak için banyoya gitti. Odadan telefonunun sesinin geldiğini, musluğu kapattığnda fark etti. Elindeki jileti bıraktı, yüzünün yarısında köpük ile telefona koştu. Daha yarı yoldayken telefon sustu. Eski sevgilisi belki de buluşmaktan vazgeçmişti. Aslında buluşma teklifini kendi yapsa da “hayır” cevabını almayı daha çok istiyordu. Telefonda konuşarak ayrılmışlardı ve belki de bir af dileme görüşmesi olacaktı. Yine de konuyu kapatmış olmasını çok istiyordu. Görüşmeyi kabul ettiğine göre yaralar henüz kabuk bağlamamıştı, diye düşündü. Bu onu daha da sıkıntıya soktu. Telefon, sıkıntısını bir anda heyecana dönüştüren birinden gelmişti. “Hayır” cevabını verse de esmer kız Cumartesi sabahında neden aramıştı acaba? Ansızın kapıyı çalmamıştı ama sanki karşısındaymış gibi boynundaki havlu ile yüzündeki köpükleri alelacele temizledi. Telefona cevap veremediği için hayıflandı ama hemen cevapsız aramayı karşı cevaba dönüştürdü. Heyecan merakla birlikte kalbinin daha hızlı çarpmasına sebep olmuştu ama asıl sebebi kızın sesini duymasıydı aslında. Ders çıkışı buluşma teklif edip, bir şeyler içeriz demişti. Hayır demesi mümkün değildi tabiki. Saat 7 de dershane önünde buluşacaklardı. Telefonu kapattı, “eveeeet” diye bağırdı, içindeki mutluluğu dışa vurarak. Banyoya gitti tekrar, yüzünü köpükledi, ıslık çalarak traş olmaya devam etti.

Otobüse bindiğinde eski sevgiliye söyleyeceği cümleleri toparlamaya çalıştı kafasında. Beceremedi. Sonra aklına ansızın gelmiş gibi duraksadı. Aynı gün bir veda yaşayacakken belki de bir “merhaba” ile mayısı engin bir denize çevirebilirdi. Bilemiyordu...
***
Korktuğu ve tahmin ettiği gibi yaralar henüz kabuk bağlamamıştı. “Hiç ağlamadım” dedi eski sevgili. “Öyle mi, sevindim” diye cevap verdi adam. Kibri ilişkinin bir çok evresinde olduğu gibi ayrılırken de eksik kalmamıştı. “Ama dün bir şey fark ettim çantamda, evinin anahtarı bende kalmış. Oysa evimiz diyebilmek için yanıma almıştım” dedi kız. Adam cevap vermedi, anahtarı aldı ve anlamsızca çevirmeye başladı elinde. Anahtarı ne zaman verdiğini hatırlamıyordu. Kız buğulu gözleri ile lavaboya gitti. Adam hala anahtara bakarak bu duruma anlam vermeye çalışıyordu. Ondan habersiz anahtarı da almış olamazdı. Kız, lavabodan döndü. Masadaki çantasını alıp, “Hoşçakal” dedi. Adam, kıza sarıldı. Kız ağlayarak cafeden ayrıldı.
***
Dershanede son dersi 10 dakika erken bitirdi. Önlüğünü ve ders notlarını dolaba koyduktan sonra dışarı çıktı. Dershanenin kapısına aceleyle indi. Kapıda buluşacaklardı ama henüz gelmemişti. Telefonunu cebinden çıkarmak üzereyken, kızın dershanenin hemen yanındaki ev eşyaları satan dükkandan çıktığını fark etti. Elinde çok küçük bir poşet vardı. Selamlaştılar. Adam, buluşmalarını kastederek “büyük bir sürpriz oldu benim için” dedi. Kız, “al bakalım sana aldım”, diyerek elindeki poşeti uzattı. Minik bir rende almıştı. Adam gülümsedi, “sen delisin” dedi. “Unutmamışsın.” Adam işyerinden arkadaşlarını evine yemeğe davet ettiğinde, sarımsakları kız rendelemek istemiş, minik sarımsak rendesini olmadığı görünce de, “sana bir rende almak lazım” demişti. Aradan bir ay geçmiş olmalıydı. Ama unutmamıştı.

Bir şeyler içmek için, İstasyon Cafeye gittiler. Gitarıyla genç bir adam güzel ve hafif bir müzik çalıyordu. Sesi de gayet güzeldi. Sahneye biraz uzak bir yer seçtiler. Adam konuşmak ve sesini duyurmak istiyordu kıza. Birer bira söylediler. İkinci bira ile adam işten, dershaneden ev arkadaşından başladığı muhabbeti kıza olan aşkına bağladı. Kız, gülümseyen bir ifade ve meraklı bir bakış ile adamı dinliyordu. Adam, birlikte olmanın ve şu an onunla muhabbet ediyor olmanın bile yettiğini söyledi. Üçüncü birasını istedikten sonra lavaboya gitmek için izin istedi kızdan. Üst kattaki lavaboya giderken ellerini bir ara cebine koydu. Gündüz, eski sevgilinin verdiği anahtarı fark etti cebinde. Pisuvara elindeki anahtar ile yanaştı. Sonra bir anda diğer cebinden evinin anahtarını da çıkardı. Yanyana getirdi. Hayır, aynı anahtarlar değildi. Arkasında sıra bekleyen bir adamı fark edince işemeden tuvaletten çıktı. Aşağı indi. Kız, sahnede hareketli parça ile dans eden kalabalığı izliyordu. Adam, kızın yanına kadar sokuldu. Eğilerek kızın alnına bir öpücük kondurdu. Kız şaşkındı ancak tepkili değildi. Adam, “öyle işte” dedi. Koşar adımlarla tekrar tuvalete gitti.

 

z.e.


Fotoğraf : Haziran 2010 / Yeşilyurt-İstanbul

1 yorum: