22 Mayıs 2012 Salı

Ayraç...



Ayraç...

Herhangi bir yayınevinin kitaplara eşantiyon diye verdiği birkaç ayraç, gibi duruyorlar değil mi? Evet aslında öyleler. Ama yıllardır bana hep farklı anlamlar çağrıştırdı ve bu yüzden yeni bir kitap aldığımda, kasiyer kız, kitabı poşetlerken gözlerimle farklı ayraçlar arar dururum tezgahın öte yanında.
Kitap fuarlarına, özellikle öğrencilik yıllarımda, bir yandan kitap bakmak bir yandan da  ayraç toplamak için giderdim. Bana hiçbir zaman sadece birer ayraç gibi gelmezlerdi. Evet tek işlevleri hangi sayfada kaldığımızı hatırlatmasıydı ama bu bile yetmez miydi, bir ayracın ne kadar önemli olduğunu anlatmaya? Nerede kaldığımızı hatırlamak…
Hele en büyük özelliği “unutmak” olan bir yaratık biz insanlar için. Düşünsenize, hiç aklımıza gelir mi hayatta nerede kaldığımızı hatırlamak için bir tarafımızı burkmak, kıvırmak…? Ama ayraç kullanmayıp, kitaplara hep bunu yaparız nerede kaldığımızı hatırlamak için.  Bir sayfanın ucunu kıvırır dururuz, belki de acıtırız. Ama arada bir ayraç varsa onu alır ve bir sonraki sayfaya – durağa - kadar,  kitaba – hayata – yine devam ederiz. Eğer bu ayraç sadece bir ayraç değilse arada bir o durakta da durur belki ayracın üzerindeki bir şiire, fotoğrafa, küçük bir kelime ya da kısa bir cümleye takılırız. Ayraç, kısa bir es’tir, sadece kitaba değil hayata da...
Ayraçların bende bıraktığı iz bu. Sende ya da başkalarında da farklı anlamları olabilir bu küçük  dikdörtgen kağıt parçasının... Belki her insan gibi sen de ayraçlarla yaşıyorsun. Her insan gibi es’lerin, durakların ve başlangıçların vardır belki. Ama sendeki, büyük bir ayraç, bir durak, koca bir es, Sevgili. Ayracı kitabın sayfalarına öyle bir sıkıştırmışsın ki, belki sen de acıyorsun, sayfaların da. Ama bu ayraçta da kalmaya ısrar ediyorsun. Çünkü korktuğun şey belki de bir sonraki sayfa.
Belki de seninkisi “kimin aklına gelir ki hayatından bir sayfayı burkmak, kıvırmak?” sorusuna bir cevaptır: “Benim aklıma geldi hatta başıma bile…” diyorsun, kim bilir?
Zira seninkisi ara, ayraç, es, durak ötesi bir durum. Hayatının bir sayfası koca bir ucundan burkulmuş sanki. O sayfayı çevirmeye kalksan bile sayfada kalan kıvrımın izini  silemiyorsundur belki de. Kitabın sayfalarını her çevirişinde gidip gelip o sayfaya takılıyorsun, çünkü koca bir iz, burkulma bıraktın belki de o sayfada. Halbuki hayatta bu burkulmaları çözecek ayraçları bazen çok geç fark ettik, bazen halen fark edemediğimiz oluyor. Benim deli gibi kitapçılarda dolaşırken en az yeni bir kitap bulma heyecanı kadar yaşadığım yeni bir ayraç bulma heyecanı, sayfalarımı derin kıvrım izleri ile bırakmama isteğim biraz da. Onlarca ayracımın arasında bulunan bazı özel, anlamlı ayraçlardan birkaçı bu fotoğraflardaki. Biraz tozlanmış ya da hafif yıpranmış olmaları sayfalara acı, kıvrılma, burkulma izni vermeme direnişlerinden kaynaklanıyor. Yoksa hala yepyeniler benim için, diğer onlarcası gibi…
İyi, kötü, çirkin, anlamsız, heyecanlı, savruk, eksik, coşkulu sayfalara bir “es” ama sonra tekrar başlayabilmek için ayraç ile yaşamak gerek.
Ben böyle yapıyorum, çünkü yeni sayfalara yeni başlangıçlara geçmek için, yaşadığım yolda bir es verip ve sonra yine yol almak için.

Zira kitaplar – hayatlar – çok kısa…

z.e.

Fotoğraf : Mayıs 2011 / istanbul

4 yorum:

  1. sadece bir sürü kitap ayracım yok benim senin gibi bir de hayat ayracı'm var her daim iyi ki dediğim...

    http://beenmaya.blogspot.com/2010/06/hayat-ayracima.html

    bu arada yeni blogun hayırlı olsun :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tesekkurler Ozlemcigim.
      Yazin sadece senin ayracina dokunmamis, hayatindaki ayraclari fark etmis kimisi. Kimisi de ayrac eksikligini...

      Sil
  2. Ayrac asigi olmamdan ote yazinin guzelligine, anlamina hayran kaldim. Ne guzel yazmissin.

    YanıtlaSil
  3. Aslisin... Tesekkurler guzel yorumun icin. Ozlem, blogunu onerdi en kisa zamanda okuyacagim.

    YanıtlaSil